MÊRDÎN - "Umut hakkı"nın pazarlık konusu yapılamayacağını belirten ÖHD Mêrdîn Şube Yöneticisi Ali Kahraman, "'Umut hakkı' bu nedenle toplumsal bir meseledir. 'Uygulanmaması ile herkes etkileniyorsa uygulanması içinde herkesin söz kurması gerekir." dedi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), tahliye imkanı olmaksızın bir kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına verilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) işkence ve kötü muamele yasağına aykırı bularak, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın umut hakkının ihlal edildiğine karar verdi. AİHM 2014'te verdiği kararla birlikte Türkiye'den umut hakkına ilişkin düzenleme yapmasını talep etti, ancak aradan geçen 11 yıla rağmen Türkiye bu konuda düzenleme yapmadı. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 2024'teki Eylül ayında yaptığı toplantıda, Türkiye'ye gerekli yasal düzenlemeleri yapması için bir yıl süre verdi ve aksi halde bir ara karar çıkacağı uyarısında bulundu. Komite, bugün ile 17 Eylül tarihlerinde gerçekleştireceği toplantısında bir kez daha "umut hakkını" gündemine alacak. Komite'ye bildirimde bulunan Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) "Umut hakkı derhal uygulansın" talebiyle dün 16 kentte alanlara indi.
"Umut hakkı"nı değerlendiren ÖHD Mêrdîn Şube Yöneticisi Ali Kahraman, umut hakkının sadece hukukçuların konuşması gereken bir konu olmadığını, bu hakkın tanınarak uygulanmasının toplumu topyekûn olumlu etkileyeceğini söyledi. "Umut hakkı"nın tanınmamasının, AİHS'in 3'üncü maddesinde düzenlenen "işkence ve kötü muamele yasağına" aykırı olduğunu dile getiren Kahraman, "'Umut hakkı'nın uygulanmaması doğrudan bir işkence pratiği olarak kabul ediliyor. İşkence yasağı bağlamından koruma altına alınan haklar mutlaktır ve hiçbir şekilde sınırlandırılamazlar. Savaş zamanı, olağanüstü hallerde dahi bir işkence yasağı sınırlandırılamaz, esnek tutulamaz ve bir pazarlık konusu yapılamaz. 2014 yılında AİHM, Sayın Abdullah Öcalan hakkında verdiği kararda umut hakkının uygulanmamasının işkence yasağının ihlali olarak değerlendirdi ve uygulanmasını talep etti. Türkiye AİHS'e taraf olan bir devlet ve AİHM'in yargı yetkisini kabul etmiş bir devlet. Hem hukuken hem de etik olarak baktığımızda bir devletin kabul ettiği bir mahkemenin vermiş olduğu kararları uygulamaması kabul edilebilecek bir durum değildir. Mahkemeyi tanıyorsa o mahkemenin verdiği kararı tanımak ve ortaya çıkan ihlalin sonlandırılması gerekir. Bunu Türkiye taahhüt etmesine rağmen aradan geçen 11 yılda hala bu karar uygulanmamakta ve uygulamamakta direnmektedir" ifadelerini kullandı.
'KİMSE SESİZ KALAMAZ'
Türkiye'nin AİHM'in verdiği ihlal kararının geçen süre rağmen düzenleme yapmadığını hatırlatan Kahraman, "'Umut hakkı'nın konuşulduğu bir ülkede aydınlar, entelektüeller, akademisyenlerin hepsinin söz kurması gerekir. 'Umut hakkı'nın ihlali bir işkence, işkence insanlık onuruna karşı işlenmektedir. Bunun karşısından her hangi bir bilim insanı, hukukçu, aydının sessiz kalması aydın ve entelektüel olma sorumluluğu ile bağdaşmamaktadır. 'Umut hakkı'nı talep etmekten, konuşmaktan kimsenin çekinmemesi gerekir. 'Umut hakkı'nı talep etmek işkence karşı çıkmaktır" diye konuştu.
'YASAL DÜZENLEMELER YAPILMALI'
Uygulanmayan "umut hakkı" kararının denetlenme sürecinin devam ettiğine işaret eden Kahraman, "Türkiye somut bir adım atmamasına rağmen Komite sadece bazı açılamalar yapmak ile yetiniyor. Ciddi bir tepki olmadığı gibi ciddi bir denetim mekanizması da oluşturulmamıştır. Türkiye'nin yapması gerekenler açık. 'Umut hakkı'nın uygulanması açısından yasal düzenlemelerin yapılması gerek. Usulü güvenceler için Türkiye'nin infaz yasalarını değiştirmesi gerekir. Ömür boyu hapis cezası kaldırılmalıdır. Ancak bunun yapılmadığını görmekteyiz. Türkiye her seferinden bir eylem planı çıkarıyor ve bunu Komite'ye sunuyor. Eylem planlarında bir somut adım yer almadığı gibi İdare ve Gözlem Kurullarından bahsedilmekte. Bu kurullar başlı başına yeni ihlallerin doğmasına sebep veren kurullardır. Türkiye eylem planından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının istisnai bazı suçlarda olduğunu iddia etmiştir; ancak bakıldığı zaman bunun istisna olmadığı ve 4 bin aşkın kişinin hükümlü olduğu belirtilmiştir. Bu kişilerin yanı sıra henüz verilen cezası onaylanmayanları da eklediğimiz zaman bu sayının iki katı olduğu tahmin edilmekte" diye belirtti.
'İŞKENCENİN OLDUĞU YERDE DEMOKRASİ OLMAZ'
Bakanlar Komitesi'nin bugünden itibaren yeniden ara karar kurmak için toplanacağını hatırlatan Kahraman, "Komitenin geçmiş yıllardaki pratiklerine baktığımız zaman ciddi bir karar alması yeniden beklenmiyor. Önceki kararlar tekrarlanabilir. Bir karar taslağını hazırlayacaklarını belirtmelerine rağmen bunun bir bağlayıcılığı yok. Bu kararların uygulanmaması Türkiye'nin insan hakları karnesini olumsuz etkilemektedir. Türkiye'nin bu ihlali devam ettirmesi başka sorunların beraberinde getirmektedir. Umut hakkının tanınmaması işkencenin devamıdır, işkencenin olduğu bir ülkede hukuktan bahsetmek mümkün değildir" şeklinde konuştu.
'SİYASİLER SÖZLERİNİN GEREĞİNİ YAPMALI'
Komite'nin Türkiye'ye verdiği bir yıllık süre içinde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarafından başlatılan Barış ve Demokratik Toplum Süreci'nin geliştiğini işaret eden Kahraman, şöyle devam etti: "'Umut hakkı'nın uygulanması süreç ile ilgili bir konu değil, doğrudan bir insan hakları meselesidir. Bu süreç başlamamış olsa bile 'umut hakkı'nın kabul edilmesi gerekirdi. AİHM'in verdiği bir ihlal kararı var ve bunu ortadan kaldıracak olan Türkiye'dir. Bir barış süreci var, müzakereler yapılıyor. Barışın konuşulduğu bir süreçte 'umut hakkı'nı tanımak daha kolay olmalı. Zaten uygulanması gereken bir hak, hazır barış süreci konuşulurken bunun mutlaka kabul edilmesi gerekir. Bu hem hukuken mecburi olunan bir meseledir. Bugün Kürtler adına müzakere masasında olan Sayın Abdullah Öcalan'dır. Sayın Öcalan'ın çağrısı ile partisi kendisini fesih etti. Kürtleri temsil eden Sayın Öcalan'ın özgür çalışır ve yaşar koşullarının sağlanması gerek. Bu sürece pozitif katkı sağlar. Bu 'umut hakkı' ile mümkündür. 'Umut hakkı'nın uygulanmaması süreci de olumsuz etkilemektedir. Devlet Bahçeli'nin 'umut hakkı' ile ilgili söylediklerinin üzerinden neredeyse bir yıl geçti. Bahçeli 'Tanınsın' demişti, evrensel bir hak olan 'umut hakkı' siyasi bir pazarlık konusu yapılamaz. Mademki siyasiler bu konuda bir söz kurdular, o sözün de yerine getirilmesi gerek."
'KOMİSYON GEREĞİNİ YAPMALI'
Abdullah Öcalan'la görüşme talepleri olduğunu ifade eden Kahraman, 'umut hakkı'nın uygulanmamasının kaygı yaratığını belirterek, Meclis'te kurulan komisyonun 'umut hakkı'nı gündemine alması gerektiğini söyledi. Kahraman, "Komisyon neredeyse bütün siyasi partileri içine alan bir konsensüstür. Bu meselenin doğası gereği Komisyonun Kürtleri temsil eden Sayın Abdullah Öcalan ile görüşmesi gerek. Tecrit hala devam etmektedir. Komisyon bu konuda görevlerini yerine getirmesi gerek" dedi.
'HERKES SÖZ KURMALI'
"Umut hakkı"nın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen 4 bini aşkın kişiyi doğrudan etkileyeceğine dikkati çeken Kahraman, bu hakkın tanınmasının Türkiye'nin hukuk devleti normlarına dönmesinin yolunu açacağını söyledi. Bu durumun Türkiye'nin tamamını etkileyecek bir gelişme olacağına dikkati çeken Kahraman şöyle devam etti: "'Umut hakkı'nın uygulanması ile tecritler kırılacak. Son 50 yıldır çatışmalı sürecin ortadan kalkması ile savaşa ayrılan bütçe halklara ayırılacaktır. Emekçilerde bu karar ile birlikte olumlu etkilenecek ve yoksullarda da etkilenecektir. Kadın hakları alanından ciddi gelişmeleri beraberinden getirecektir. 'Umut hakkı'nın tanınmaması doğrudan bir savaş politikasıdır. Böyle bir ortamda demokrasiden, farklılıklardan bahsedemeyiz. 'Umut hakkı' bu nedenle toplumsal bir meseledir. 'Umut hakkı' sadece hukukçuların dinlendirilmesi gereken bir mesele değildir. Uygulanmaması ile herkes etkileniyorsa uygulanması içinde herkesin söz kurması gerekir."
MA / Emrullah Acar