ANKARA - ABD Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack’ın "tekçi" söylemlerinin Suriye'de herhangi bir karşılığının olmadığını söyleyen gazeteci Ali Ammar, “Özerk Yönetim Şam’ı yönetmeye hazır. Bu konuda da iddialılar” dedi.
Suriye Demokratik Güçleri (QSD) Genel Komutanı Mazlum Ebdî ile Suriye'nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şara arasında 10 Mart'ta imzalanan 8 maddelik anlaşmanın hayata geçirilmesi noktasında çalışmalar devam ediyor.
Antlaşma sonrası kimi komisyonlar kurulurken, birçok maddenin gereklilikleri henüz hayata geçirilmedi.
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim temsilcileri ile Suriye geçiş hükümeti yetkilileri, 9 Temmuz'da Şam'da toplandı. Ebdî ve Şara'nın yanı sıra ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack da toplantıda yer aldı. Barrack'ın QSD’de aleyhine ifadeleri ile “tek millet, tek halk, tek ordu, tek Suriye" yönündeki açıklamaları tepki çekti.
Gazeteci Ali Ammar, bölgedeki son gelişmeleri değerlendirdi.
Anlaşma öncesi Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı" gelmişti. Bu çağrının anlaşmada etkili olduğu ve dengeleri etkilediği belirtiliyor. Çağrının oradaki gelişmeleri nasıl etkiledi?
Suriye’deki son gelişmeler İmralı’da başlayan süreçten bağımsız yürümüyor. İmralı’dan başlayan sürecin Suriye’de doğrudan etkisi var. Bu süreç ile birlikte görüşmeler oldu. Görüşmeler sonrası yeni Şam yönetimi ve Türkiye ile mutabakatlar oldu. Son 14-15 yıllın en büyük adımları arasında bunları saymak mümkün. Suriye genelinde bir ateşkes durumu gelişti. Öcalan'ın sunduğu çözüm önerileri ve ortaya koyduğu perspektif Suriye’de ilgiyle karşılanıyor. Şu an Dürziler, Kürtler, Asuriler, Ermeniler, Hristiyanlar, Aleviler... Toplumun tümü İmralı’dan çıkacak gelişmelere odaklanmış durumda. Özellikle Halep ve Şam’da çok ciddi biçimde tartışılıyor. Önümüzdeki Suriye’yi de bu süreç belirleyecek.
* Özerk Yönetim ile Şam arasında üst düzey önemli bir toplantı yapıldı. Tom Barrack ve Fransa’nın temsilcileri de toplantıya katıldı. Hangi konular gündeme geldi?
10 Mart’ta yapılan anlaşma sonrasında komisyonlar kuruldu. Üst komisyon Şam’da bir araya geldi. Esas olarak gelişmeler ABD, Şam ve Özerk Yönetim arasında yürüyor. ABD koalisyonu temsilen yer alıyor. Koalisyon ile Özerk Yönetim arasında 10 yıldan fazladır süren müttefiklik devam ediyor. Fakat son toplantıda yeni Şam rejiminin tekrardan ulus-devlet kodlarına dönme, merkeziyetçi, tekçi bir yönetim dayatma durumu oldu. Farklılıkları gözeten bir anlayıştan uzak, daha çok cihadist, radikal ve İslamcı bir çizgi esas alan, BAAS’ın sağ versiyonu olarak da tanımlayabileceğimiz bir anlayışla hareket etme durumları vardı. Bu yaklaşım ilişkileri kısıtladı. Süreci tıkatma aşamasına getirdi. Komisyon görüşmelerini sürdürüyor ama net bir sonuç çıktığını söylemek zor.
Görüşme sonrasında Barrack’ın yaptığı açıklamalar tepki çekti. Neden?
Tekçiliğin en feci sonuçlarının yaşandığı yerlerin başında Suriye geliyor. Ondan dolayı Barrack'ın açıklaması şok etkisi yarattı. Bu politika süreci daha da krize sokacak.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’da geliştirilen ulus-devletler, tek millet, tek devlet, tek bayrak ve tek dil üzerinden bir paradigmayı esas aldı. Bunun kaos ve krizi yaşanıyor. Ortadoğu’nun şu anda yaşadığı durumun ana nedeni bu paradigma. Bu kriz ve kaos sadece ekonomik veya siyasi de değil. Milyonların ölümüne yol açan kanlı bir süreç yaşandı. İnsanlar hala bu tekçi uygulamalardan ötürü büyük acılar, bedeller veriyor. ‘Tek din, dil, millet, bayrak' diye devam eden olgular bugün var olan sorunların kaynağı. Tekçiliğin en feci sonuçlarının yaşandığı yerlerin başında Suriye geliyor. Burada hem Müslümanlar hem Hristiyanlar var. Hem Alevi-Şiiler hem de Sünniler var. Arap, Kürt, Dürzi, Asuri, Ermeni, Türkmen ve çok millet var. Ondan dolayı Barrack’ın açıklaması tam şok etkisi yarattı. Bu politika süreci daha da krize sokacak. Daha da geriye götürecek. Bu nedenden dolayı Suriye’de büyük bir tepki topladı.
Bu sözlerin sahada bir karşılığı var mı?
Hiçbir karşılığı yok. Ne Adem-i Merkeziyetçi bir sistemin ne de tekçi bir sistemin karşılığı var. İlk günden beri Kürtler, Dürziler, Araplar bu politikayı bütünüyle reddediyor. Aleviler ve Hristiyanlar reddediyor. Her zaman da beyan ettiler. Bugün de aynı noktadalar. Bu nedenle Barrack’ın açıklaması yoğun bir tepki aldı.
Bu tutum yeni mi yoksa bu duruma neden olan yeni gelişmeler mi söz konusu?
ABD, bugüne kadar askeri varlığına dayanak politika geliştiriyordu. Şimdi ise Barrack üzerinden doğrudan siyasi olarak müdahil oldu. Barrack’ın pek çok karanlık yönü var. Kriminal bir isim. Daha önce Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye ve Katar adına lobi yürütmek ve gizli belgeleri yayınlanmaktan ötürü ABD’de yargılanmış bir isim. Büyük bir meblağ kefalet ile serbest bırakıldı. Kendisi bir iş insanı, tüccar. Lübnanlı bir Hristiyan. Fakat ABD’de doğmuş ve orada ticaret yapıyor. Parasına dayanarak siyaset yapıyor. Yaptığı siyasi çalışmaları ile lobicilik yapıyor. Bundan dolayı da tartışmalı bir isim. Bu son çıkışı da teslimiyeti dayatıyor, çıkışı böyle anlaşılıyor. Fakat bunun Suriye’de bir karşılığı olmayacak. Ne Özerk Yönetim üzerinde ne Dürziler ne de Aleviler üzerinde bir karşılığı olmaz. Ayrıca Suriye’nin kendine göre bir özelliği var. Dıştan müdahalelere gelmez bu gerçeklik. Barrack dedi ve öyle olacak diye bir gerçeklik yok. Kürtlerin şu anda geldiği pozisyon, Barrack’ı ‘istenmeyen kişi’ olarak ilan edebilecek güce ve etkiye sahip bir pozisyon.
Bu politikada ısrar edilmesi ne tür sonuçlar doğurur?
ABD’nin bu mevcut politikası, demokratik anlayışa ters. Kaosu ve krizi derinleştirir. Çatışmayı derinleştirir. Suriye’nin yeni bir kanlı sürece girmesine neden olur.
Eski DAİŞ’lilerin kurduğu HTŞ, Şam’a getirildi ve eski DAİŞ emiri Colani de başkan yapıldı. Uluslararası güçler Suriye’de büyük bir operasyon yürüttü. Bu operasyonlar devam ediyor. ABD, İngiltere ve İsrail ortaklığında yürüyor. Bunun içine Türkiye’yi, Suudi Arabistan’ı ve Ürdün’ü de dahil ediyorlar. Hem bölgesel hem de küresel güçler, şu an yeniden eski formatla bir inşaya girişmek istiyorlar. Esad rejiminin yıkılmasının en büyük nedeni olan politikaları bugün yeni bir versiyonla, yani BAAS’ın sağ versiyonu ile yeniden yürürlüğe koymak istiyorlar. Bu durum sorunları çözmez, buna dair zemin bile oluşturamaz. Çünkü Aleviler, Dürziler, Hristiyanlar, Kürtler ve diğer halklar ve inançlar bu politikayı reddediyor. Bu redde rağmen bu politikalar karşılık bulmaz. ABD’nin bu mevcut politikası, demokratik anlayışa ters. Kabul edilmesi mümkün değil. Kaosu ve krizi derinleştirir. Yeni bir savaş sürecine yol açar. Çatışmayı derinleştirir. Suriye’nin yeni bir kanlı sürece girmesine neden olur.
Kürtler dışındaki halklar ve inançlar son gelişmeleri nasıl yorumluyor?
Metanetlerini koruyor. Suriye'de çözüm, ancak iç dinamiklerin ortak yaşam perspektifiyle sağlanabilir. Buna örnek olarak Özerk Yönetim’in modeli var. Kürtler, Asuriler, Araplar, Ermeniler, Türkmenler ve Hristiyanlar ortak bir sistem inşa etmişler. Bu ortak sistem 13 yıldır sıkıntısız, büyük bir tecrübeyle devam ediyor. Yani kısaca Suriye çözümsüz değil. Özerk Yönetim tüm Suriye için de çözümünü ortaya koymuş. Bundan ötürü ABD şu anki ısrarından vazgeçecektir.
Türkiye ile olan ilişkiler bunda etkili oldu mu?
ABD, kendini bölgenin hamisi olarak görüyor. ABD’nin Türkiye ile ilişkileri bu son duruma yol açtı. ABD, Türkiye’yi tatmin etmek istiyor. Aynı zamanda İsrail’i tatmin etmek istiyor. Türkiye şu anda hem ABD üzerinden hem İsrail hem de Colani üzerinden Kürtler en az kazanımla çıksın diye çabalıyor. Suriye’de demokratik bir gelişmenin ya da Kürtlerin kendi ulusal kimliğini koruyarak, yönetimde yer almasının kendisini etkileyeceğini biliyor. En çok Türkiye etkilenir. Irak’taki Başur deneyimi hem Irak’ı hem İran’ı hem de Türkiye’yi etkiledi. Rojava deneyimi de buraları etkiliyor şu an. Türkiye bunları görüyor ve bölgede etkinliğini artırmak istiyor. Bunun için ABD ile ortaklaşmaya çalışıyor. ABD üzerinden lobi yürütüyor. ABD’ye tavizler vererek, “Suriye’de Kürtler herhangi bir statüye ve yahut kendi kimlikleri ile süreçte yer almasın” diye çabalıyor. ABD’nin bu son tutumunu da destekliyor ve kendisinden bağımsız da değil.
Şam’ın nasıl bir noktada duruyor?
Aslında Şam’da kim var, önce onu bilmek gerekiyor. Rejim El Kaide çıkışlı, DAİŞ’in güncel bir versiyonu. Bünyesinde 30’a yakın örgüt var. Bunlar ilkin Afganistan’a oradan Irak’a ve şimdi ise DAİŞ saflarında savaşmış isimler. Bu yapı yıllarca İngiltere ve Türkiye’den destek aldı. Bunlar şeriata dayalı bir sistem istiyor. ABD, Türkiye ve Şam politikaları birbirine uyuyor. Fakat bu politikalar Suriye gerçekliğine uymuyor. Suriye zemini seküler bir zemin. Az önce saydığımız halklar, inanç grupları ve kadın öncülüğünde gelişen Özerk Yönetim, şeriat sistemini reddediyor. Bu nedenle ne ABD’nin ne Şam’ın ne de Türkiye’nin politikaları Suriye’de karşılık bulmaz.
İsrail’in bölgeye dönük müdahaleleri ve Dürziler ile ilişki kurduğu biliniyor. İsrail son gelişmelerde nasıl bir tutum takınıyor?
Şu anda Suriye zemininde en aktif devlet İsrail. Zaten HTŞ, İsrail’in desteği ile İdlip’ten Şam’a yürüdü. İsrail, hem Lübnan’da hem Gazze’de Hizbullah’a ağır darbeler vurdu. Eski Suriye rejimini ayakta tutan komutanlarını vurdu. Colani’nin önünü açtı, yol temizliği yaptı. Bu çerçevede Colani, Şam’a getirildi. İsrail’in onayı olmadan bunlar Şam’a gelmesi kesinlikle mümkün değil. İsrail, şu anda Şam’ın üzerinde büyük bir etkiye de sahip. Son olarak Trump’ın Colani ile yaptığı görüşme de İsrail’in onayı ile oldu. Yoksa bu görüşmenin olması mümkün değildi. Zaten görüşmede Colani’nin İbrahim Antlaşmalarını kabul ettiği, edeceği bilgisini de aldık. Colani son olarak Azerbaycan’a gitti. Azerbeycan şu anda İsrail’in arka bahçesi konumunda. Orada İsrail ile görüşme yapacağı biliniyordu. Ardından görüşmenin olduğu da netleşti. Öngörüm şu; Şam yakın zamanda antlaşmaları resmi olarak da kabul edecek.
İsrail'in anlaşmaların ardından Colani'yi tasfiye edeceğine dair görüşler de var. Buna dair emareler var mı?
Emin değilim. Fakat şöyle bir durum da var; Colani’nin durumunun yarın ne olacağı çok belirsiz. Şu anda Suriye zemininde 30-40 tane güç var. Bu güçlerin içinde ciddi radikal, cihadist güçler de var. Alevilerin bir örgütlenmesi var, Dürziler var. Pek çok güç daha var. Bunların hepsini bir çatı altında toplayabilecek mi? Hepsine yanıt olabilecek mi? Bunu zaman gösterecek. Şu anda uluslararası güçlerin, BM’nin ve bölgesel güçlerin desteği ile ayakta duruyor. Yarın ne olacak bilemiyorum ama onun dışında da alternatifler yok değil. Suriye alternatifsiz değil. Birçok etkili güç var. Şam’ın geleceğini kim belirler? Şu an buna dair öngörüde bulunmak biraz zor ama fakat tabii Özerk Yönetim de Şam’ı yönetmeye hazır. Bu konuda da iddialılar. Şu anda hem Dürzilere hem Alevlere dönük ciddi bir politika yürütüyor.
İsrail’in nasıl bir hedefi var?
Suriye’de kendisine göre bir sistem yaratmak istiyor. Sadece Suriye ile yetinmiyor. Bu durum hem İran’ı hem Türkiye’yi kapsıyor. Netenyahu, Trump ile görüşmeye gitmeden önce Ortadoğu’da yeni bir sürecin başlayacağını söyledi. Sınır değişimleri dahil sistemsel değişimleri sağlayacaklarını söylediler. Yeni bir süreç başlatmış durumdalar. Filistin, Lübnan, Suriye ve şu İran ile devam ettiriyor. Tahminimce akabinde Kıbrıs ve Türkiye ile devam edecek bu süreç.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın sunduğu perspektif dışında sorunların çözümü mümkün değil. İsrail’in politikaları Ortadoğu’da en fazla bir "aspirin" rolü oynayabilir.
İsrail'in gücü ve etkisi reddedilemez. Küresel güçler de arkasında duruyor. Sadece politik, diplomatik anlamda da değil, askeri ve ekonomik olarak da İsrail’i destekliyorlar. İsrail’in Arap temelli yürüttüğü güvenlik politikası, bölgede birçok soruna da yol açtı. Askeri açı, son 5 bin yılda başarılı olamadı. Bunun yerine özgürlükçü yöntemler ile sorunlar çözülür. İsrail bunun tam tersini yapıyor. Var olan sistemlere diz çöktürüp, kendisine dönük var olduğunu ileri sürdüğü 'Arap tehlikesini' tasfiye etmeye çalışıyor. Bu da sorunları daha da derinleştiriyor. Özerk Yönetim gibi ortak yaşam perspektifi ile yaklaşırsa sorunlar çözülür. Çünkü Ortadoğu’da tek bir dinin, milletin, dilin, rengin olduğu bir ortam yok. Böyle bir köy bile yok. Bu nedenle Demokratik Ulus perspektifi dışında, yani Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın sunduğu perspektif dışında sorunların çözümü mümkün değil. Şu anda İsrail’in bu politikaları Ortadoğu’da en fazla bir "aspirin" rolü oynayabilir.
Özerk Yönetim nasıl bir politika izliyor?
En krizli, kritik dönemleri direk sahada takip ettim. Savaş sürecinin tümünde bölgedeydim. Özerk Yönetim’in deneyimi çatışma ortamı arasında çölün içinde bir vaha gibi duruyor. 13 yıldır da Ortadoğu’da ortak yaşamın mümkün olduğunu gösterdi. Özerk Yönetim’in oturmuş bir politikası var. Beşer Esad’a da ortak yaşam politikasını anlattı. Irak’a, Ürdün’e, Suudi Arabistan’da aynı şekilde anlatıyor. İsrail ile yapılan görüşmelerde de bunu paylaşıyor. Özerk Yönetim bugün bütün bölgesel ve küresel güçler ile görüşüyor. Türkiye ile de görüşüyor. Bu görüşmelerde sorunları diyalog yolu ile çözmek istediğini söylüyor. Bu modeli tüm Ortadoğu’ya yaymak, Suriye geneline yayma gibi kapsayıcı bir girişimi var. Bu da sonuç alıyor. Halklar görüyor. Dürziler, Aleviler, Hristiyanlar ile çok ciddi ilişkileri var. Büyük bir alternatif olarak ortada duruyor.
Son yaşanan gelişmeleri de göz önünde bulundurursak, sahada bizleri neler bekliyor?
Ortadoğu çok tarihi bir eşikte. Çok daha ağır süreçlere de evrilebilir. Bugün Kürtler açısından büyük kazanımların olacağı bir süreç yaşanıyor. Aynı zamanda riskleri de olan bir süreç. Bu bütün halklar açısından da geçerli. Yarın ne olacağını kestirmek çok zor. Büyük bir silahlanma yarışı var. Hem İsrail hem Suudi Arabistan hem de Türkiye ciddi bir silah yarışına girişmiş durumda. Ancak net olarak şunu belirtebilirim; Ortadoğu’da hegemonik iktidar değişti. Yüzyıllık İran, Türkiye merkezli hegemonik oluşum değişti. Şu anda bir eksen kayması var. Hegemonik merkez artık İsrail ve Suudi Arabistan. Çözüm olur mu? Hayır. Geçmişin tekrarı, denemesi durumu var.
Şu anda iki çizgi var; uluslararası güçlerin dayattığı iktidarcı, egemenlikçi çizgi. Bir de bunun karşısında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın sunduğu Demokratik Ulus çözümü çizgisi.
Dediğim gibi bu nedenden ötürü bölge çok daha ağır çatışmalara sürüklenebilir. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın başlattığı süreç, gerilimi ve tansiyonu düşürmüş durumda. Süreç Şam’ı etkiliyor, Tahran’ı etkiliyor. Çözüm önerileri ne kadar artarsa tansiyonun düşmesine büyük katkı sunacaktır. Şu anda iki çizgi var; bir, uluslararası güçlerin dayattığı iktidarcı, egemenlikçi çizgi. Bir de bunun karşısında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın sunduğu Demokratik Ulus çözümü çizgisi. Önümüzdeki dönemde bölgenin bu her iki çizginin mücadelesine sahne olacağını düşünüyorum.
MA / Mehmet Aslan