Antropolog Sibel Özbudun: Türkiye halen meseleyi bir ‘terör’ sorunu olarak görüyor 2025-10-03 09:19:28 ANKARA - Kürt meselesinin çözümü noktasında başlayan ve devam eden sürece ilişkin değerlendirmelerde bulunan Antropolog Sibel Özbudun, Türkiye’nin konuyu halen bir "terör" sorunu olarak gördüğünü belirtti.  Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın başlattığı Barış ve Demokratik Toplum Süreci, Meclis’te kurulan komisyonla birlikte sürüyor. Tüm gözler komisyon ve Meclis’in atacağı adımlara çevrildi. Antropolog Sibel Özbudun, Kürt meselesinin çözümü noktasında başlayan ve devam eden sürece ilişkin değerlendirmelerde bulundu.    Son dönemde Türkiye'de yaşanan gelişmelerin uluslararası standartlardaki barış süreçlerinden uzak olduğunu belirten Sibel Özbudun, iktidarın "terörün tasfiyesi" yaklaşımı ile Kürt siyasetinin "barış ve demokratik toplum" vurgusu arasındaki uçurumun, tarafların beklentilerinde derin bir "uyumsuzluk" yarattığını söyledi. Sibel Özbudun, “Bu 'şey'in, uluslararası arenada yüzyılı aşkın süredir biriken deneyimlerin dersleriyle biçimlenen 'kurumsallaşmış' barış süreçleri pratiğiyle uzaktan yakından bir ilgisi yok" dedi.   ‘TEMEL KOŞULLAR YOK’   Afrika'dan Latin Amerika'ya uzanan son onyıllardaki barış deneyimlerini temel alan Sibel Özbudun, “Gerçek bir sürecin kaçınılmaz unsurları vardır. Tarafların birbirini tanıması, çatışmaların 'ne'ye dair olduğu konusunda az çok ortaklaşması, sürecin ‘ne’ye ilişkin olduğu konusunda görüş birliği içinde olması tarafların görüşmeler sonlandığında 'ne' elde edeceklerine dair az-çok net bir fikir ve hedef sahibi olması, şeffaflık, hesap verebilirlik, kamuoyunun sürece ilişkin bilgilendirilmesi, dezenformasyon, manipülasyon ve provokasyonlardan kaçınmak, uluslararası gözlemcilerin (hakemlik) ve/veya sivil toplumun sürece dahil edilmesi, görüşmelerin her bir aşamasında varılan anlaşmalara uyulması ve belki de en önemlisi -çatışma alanları dışında olanlar dahil toplumun büyük bölümünde, sorunların silahlı yoldan çözümlenemeyeceğine ilişkin bir kanaat oluşmuş olması ve tarafların, özellikle de devletin barış talep eden bir kamuoyu baskısı altında olması gibi."   ‘DERİN UYUMSUZLUK'   Sibel Özbudun, "Türkiye, PKK’nin silah bırakmasının ardından hatlarını henüz net olarak tarif etmese de, Kürtlere yönelik bir dizi muğlak düzeltimi (Demokratik konfederalizm, Demokratik cumhuriyet, Demokratik komünalizm) hayata geçirmesi gerektiğini ima ediyor. Türkiye karşısındaki yalnızca ‘terör örgütü ve legal uzantıları’ olarak görüyor. Tarafların birbirlerinden beklentileri çerçevesinde giderilmesi olanaksız bir uyumsuzluk var. Türkiye’nin beklentisi PKK'nin feshedilmesi ve Suriye'deki YPG/SDG güçlerinin entegrasyonudur. Kürt statüsünde herhangi bir değişiklik gündemde değil. Konuyu bir 'terör’ sorunu olarak gördüğü için, Kürtlerin mevcut statüsüyle ilgili herhangi bir değişimi aklının ucundan dahi geçirmiyor; belki PKK militanlarına yönelik düzenlemeler ve kısmi bir af dışında” diye belirtti.    Devletin kuruluşundan beri üniter ve monolitik kurgusunun, "Kart-Kurt-Kürt"ten, "Türkle Kürt et ve tırnak gibidir"e evirilen tarihsel yükünü taşıdığını anımsatan Sibel Özbudun, AKP'nin milliyetçi-muhafazakar tabanına yaslandığını ve “Şehitlerin kanı yerde kalmayacak” minvalindeki şoven antiterör söylemlerinin toplumu zehirlediğini kaydetti.  Sibel Özbudun, "Yakın zaman öncesine dek körlemesine bir koşuyla cadı avı iklimine seyreden bu savaş mekanizmasının geri vitese takıp yüzgeri etmesi çok zor” diye konuştu.    İSRAİL FAKTÖRÜ   Toplumsal dinamiklerin zayıflığını, iktidarın her eleştiriyi kriminalize etmesiyle bağdaştıran Sibel Özbudun, toplumun "sinmiş" halde olduğunu söyledi. Sibel Özbudun, son yıllardaki çatışmasızlık ortamında görüşmelerin neden başlatıldığını sorgulayan iki ana motivasyona işaret ederek, “Kanımca ilki, Sykes-Picot’nun geçersizleştiği, sınırların yeniden çizildiği ve bilumum emperyalist ‘oyun kurucu’nun müdahil olduğu Ortadoğu’da Kürtleri kendisi için bir ‘tehdit unsuru’ olmaktan çıkartarak manevra alanını genişletmek. T.C. Kürtlerin İsrail’le yakınlaşmasının kendisi için bir felaket olacağının bilincinde. İkinci motif ise içeride emekçileri, geniş halk yığınlarını felç eden ekonomik kriz ve artan siyasal zorbalığın kırılganlaştırdığı desteği, milliyetçi-muhafazakar Türk seçmene ‘terörü bitiren’, Kürt seçmenlere ise ‘barışı getiren’ lider imajı vererek tahkimle iktidarını pekiştirip, mümkünse yeni bir anayasayla konsolide etmek… Tehlikeli bir cambazlık” ifadelerini kullandı.    ‘TÜRKİYE YAVUZ HIRSIZ ROLÜNE SOYUNDU’   Çalışma alanlarından biri olan Latin Amerika’daki barış süreçlerine dair örnekler veren Sibel Özbudun, “Oradaki süreçlerin de en önemli zaafı, hiçbirinin çatışmaların patlak vermesine neden olan eşitsizliklerin üstesinden gelmeyi gündemleştirmemesiydi. Yerli halklar ve/veya yoksul köylülerin isyanının ifadesi olarak ortaya çıkan gerilla örgütleri çeşitli biçimlerde tasfiye olsa da, gerçekleşen ‘barış’ yoksulların, mülksüzlerin durumunda en ufak bir iyileşme yaratmadığı gibi, uğradıkları eziyetler (köy boşaltmalar, zorunlu göç, tutuklamalar, işkence, katliamlar) yanlarına kaldı. Devletlerin çatışma sürecinde sivil halka, yerlilere uygulanan baskı ve işkenceleri kabul edip ‘özür’ dilemesi, öldürülenler için anıtlar dikmesi ise bir çeşit ‘teselli mükâfatı’ oldu. Tabii Türkiye de ‘özür dilemek’ bir yana, iktidar ‘yavuz hırsız’ rolüne soyunmuş durumda” dedi.    MA / Fırat Can Arslan