Bekaroğlu: İktidara namzet bir parti birtakım riskleri de göze almalıdır 2025-11-28 09:09:54   İSTANBUL - Siyasetçi Mehmet Bekaroğlu, CHP’nin İmralı kararını eleştirerek, “İktidara namzet bir partinin birtakım riskleri göze alması gerekiyor. Yüz yıllık sorunun da çözümü ancak böyle mümkün olacaktır” dedi.    Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu tarihi bir karar alarak, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile İmralı Adası’nda bir görüşme gerçekleştirdi. Meclis Komisyonu heyeti içerisinde DEM Parti Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yayman yer aldı. CHP ve Yeni Yol Grubu ise heyete üye vermedi. CHP’nin bu tavrına tepki yağdı.    Eski CHP Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, CHP'nin kararını eleştirerek, bu kararın AKP’ye yaradığını belirtti. Bekaroğlu, Kürt sorununun çözümü bağlamında devam eden sürece ilişkin ajansımızın sorularını yanıtladı.    Sizde bir dönem CHP'de milletvekilliği ve genel başkan yardımcılığı yaptınız. CHP’nin İmralı'ya giden Meclis Komisyonu'na üye vermemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?   CHP’nin İmralı’ya giden komisyona katılmama kararını doğru bulmuyorum. Bunu basına da sosyal medyada da ifade ettim. Çünkü bu sürecin sağlıklı devam etmesi, siyasetin bütünüyle Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) zemininde olması gerekir ki zaten öteden beri CHP’nin dillendirdiği de buydu: "Bu iş TBMM zemininde olacak." Siyasette ne kadar çok katılım olursa ki bu Meclis, toplumun neredeyse bütünü temsil eden bir Meclis. Yani biz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni eleştiriyoruz, parlamenter sistemi savunmaya devam ediyoruz ama bu yapı (ittifaklar, çok küçük partilerin oylarının da anlamlı olması) çok sayıda siyasi partinin Meclis'te temsil edilme imkânı verdi. Bunun için geniş bir toplum kitlesini temsil eden bir Meclis ve bu Meclis’in bütün partilerinin bu sürece katkı sağlamaları, taşın altına elini koymaları son derece önemli. Cumhuriyet Halk Partisi, sadece ana muhalefet partisi olmasından dolayı değil; tarihi misyonlarından dolayı; “çünkü kurucu ve kurtarıcı partiyiz” diyoruz ya biz. Dolayısıyla böyle bir partinin bir zamanlar "Devlet eşittir CHP" alışkanlığından da çok kolay vazgeçemediği görülüyor. CHP hâlâ o izleri taşıyor.    Böyle bir partinin bu sürecin dışında olması çok sağlıklı bir şey değil. Şimdi CHP, "Biz sürecin dışına çıkmıyoruz ve asla komisyonu terk etmeyeceğiz. Fakat biz siyasi partiyiz ve büyük bir baskı altındayız." Sonuçta PKK, silah kullanarak amacına ulaşmaya çalışan bir örgüt. Öcalan da örgütünün lideridir. Dolayısıyla geçmişte birçok olumsuz şeyler yaşayan bir taban gerçekliği var. CHP, bu sebepten dolayı çok zarar gördü, üzerine çok gelindi. Oy mu önemli, Türkiye’nin geleceği mi, insan sağlığı mı? Bunlar ayrı tartışmalar. Elbette önemli olan çok oy almak değil ama siyasi parti bu endişeleri yaşıyor ve bu sebepten dolayı daha farklı partilere seçmen kaybetme endişesini yaşıyor. O nedenle biraz temkinli davranıyor. "Biz gitmiyoruz ama asla ve asla komisyon çalışmalarından sürece katkı sağlamaktan çekinmiyoruz" diyorlar. Ama gitmesi daha doğru olurdu. İktidara namzet bir partinin birtakım riskleri göze alması gerekiyor.   CHP'nin bu kararı karşı birçok çevreden ve özellikle Kürtlerden tepki topladı. Son iki seçimde Kürt seçmenle bir şekilde bağ kurmayı geliştiren CHP'nin İmralı kararı, Kürtlerin nazarında bir kırılmaya ve kopmaya neden olmaz mı?     Cumhuriyet Halk Partisi bu krizi atlatacak ve bu sürece katkı sağlamaya, bu taşın altına elini koymaya devam edecek.   Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi  (DEM)’in CHP’yle yaptığı bazı ittifaklar ve görüşmeler CHP’nin DEM seçmenleriyle sıcak bir ilişki kurmasını sağlamıştı. Fakat şimdi Cumhuriyet Halk Partisi böyle davranarak Kürt seçmeni biraz rencide etti, rahatsız etti. Fakat çok daha önemlisi DEM'lilerin yapmış olduğu açıklamalar da Cumhuriyet Halk Partisi'ni incitiyor. Çok sağlıklı bulmuyorum. Cumhuriyet Halk Partisi bu süreçten (bu bir kriz oldu) bu kriz atlatılacak ve bu sürece katkı sağlamaya, bu taşın altına elini koymaya devam edecek. Buraya çekmeniz gerekiyor. Burada akılla hareket edeceğiz. Sayın Bahçeli akılla hareket ediyor. Çok doğru yapıyor. Kızılıyor, sövülüyor, ediliyor falan ama sosyal medya diye acayip bir yer var. Orada müthiş infazlar var. İnsanlar ister istemez etkileniyorlar. Verilen tepkileri çok sağlıklı ve doğru bulmuyorum. Dolayısıyla CHP'nin İmralı’ya gitmemesini daha işin başında iken büyük bir mesele, bir sınav ve baraj sorusu hâline getirmemek gerekiyor. CHP bize lazım. Barış, demokrasiyle gelecek demokrasisiz olmaz bu iş. Dolayısıyla demokrasi nasıl gelir, nelerle gelir bunları çok konuştuk. CHP bu anlamda önemlidir. Cumhuriyet Halk Partisi bir devlet merkez partisinden sosyal demokrat parti olmaya çalışıyor. Yani böyle bir şey ve popüler, popülist bir parti lider yönetimi var. Buna biraz bu yönlü bakmak lazım.   Kürt sorununun çözümüne ilişkin olarak süreç başladığından bu yana baskılara rağmen CHP olumlu ve pozitif noktada durdu. Sorunun çözümü için önemli adımlar attıran ve Kürt sorununun çözümünde etkisi olan Abdullah Öcalan ile görüşmeye neden karşı çıktı?   Ben bunu sosyal medyada açık açık hem parti yetkilerine hem de sosyal medyada savundum: "Siz, her şeyi oyla ölçüp hareket ediyorsunuz. Kürt oylarının büyük çoğunluğunu onayladığı, Diyarbakır’da yüzde 60’larda, Türkiye genelinde ciddi oy potansiyeli olan bir parti var. Abdullah Öcalan, Kürt seçmeninin büyük bir kısmı desteklediği, lider olarak görüyor." Yani CHP, tamamen duygusal sebeplerle ve tabanın baskısıyla gitmedi. Yanlış yaptılar ve aklı başında insanlar bunun yanlış olduğunu, bu sebeple gidilmediğini biliyor, söylüyor. Ama çok sayıda anket yaptırıldı ve anketlerde yüzde 70’in üzerinde gidilmemesi gerektiği tarzında sonuçlar çıktı. Bunlar konuşuldu, müzakere edildi ve o şekilde bir karar aldılar.   CHP'nin içindeki ulusalcı kanadın bu kararda etkisi nedir?   CHP'nin içindeki ulusalcı bir kesim bu kararda etkisinden ziyade tabanı ulusalcı. CHP tabanından İmralı’ya gidilip gidilmeme meselesine dair kamuoyu araştırmaları yapılıyor. Yapılan araştırmada “Yüzde 70’i gitmeyin” diyor. Yüzde 50-60’ı çözüm sürecini destekliyorum diyor.  Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda CHP’nin temsilcisi var. CHP; “bu süreçte 10 defa, 15 defa adaya gittiler ve Öcalan ile görüştüler. Kanallar açık, devlet yetkilileri falan da gitmeye devam ediyor” diyor. Dolayısıyla CHP tabanı, "Biz süreci destekliyoruz ama oraya gitmesin" diyor. Yani Zafer Partisi’ne oy veren ile İyi Parti ve CHP’ye oy veren taban, bunlar iç içe geçmiş durumlar. Böyle sıkıntılı tarafları da var bu işin. Ben de gidilmemesine şiddetle karşı çıktım. Yönetimle ters düşme pahasına bunu paylaştım insanlarla. Ama buna rağmen Cumhuriyet Halk Partisi'ni anlamak gerekiyor. CHP, bu sürecin içinde kalması gerekiyor ki kararları da bu yönde. Bunu Sayın Genel Başkan, tüm sözcüler, İmamoğlu dahil olmak üzere herkes dile getirdi. Demokratikleşme olması lazım. Demokratikleşme derken şu anda CHP'nin yaşadığı şeyleri geçmişte DEM’i-HDP'yi anlayamamanın yansıması da olabilir.  CHP, şuanda DEM ya da o gelenekteki siyasi partilerin geçmişte yaşamış oldukları, gördükleri baskılara benzer bir baskı altında. Türkiye’de adaletin ayağa kaldırılması gayreti içinde olan bir parti var. Dolayısıyla bu partiyi dışlamamak gerekiyor ve demokrasisiz barışın olmayacağını bizden daha çok DEM liderleri ve yönetici arkadaşları biliyor.   CHP, “AKP'nin tuzağına düştü ve tam da istediği noktaya çekildi" tespitleri yapılıyor. CHP'nin adaya üye göndermemesi kime yaradı?     İmralı’ya gitme yönündeki bir karar CHP’yi yönetenlere ciddi sıkıntılar da verirdi. Bunu göze almadılar, alamadılar. Ama almaları gerekirdi. CHP gitseydi çok daha şık, güzel ve doğru olurdu.   CHP’nin İmralı’ya gitmemesi kararı CHP’nin işine yaramadı aksine AKP’nin işine yaradı. AKP ve Erdoğan bunu gelecekte kullanır. Erdoğan’ın böyle bir yönü var. Bu açıdan da CHP yanlış yaptı. Bence yapmaması gerekirdi ve aldığı karar doğru değildi. CHP'nin İmralı görüşmesine gitmemesi CHP’ye yaramaz. Karar verici olsam böyle bir karar vermem. Ama gitme yönündeki bir karar da CHP’yi yönetenlere ciddi sıkıntılar da verirdi. Bunu göze almadılar, alamadılar. Ama almaları gerekirdi. CHP gitseydi çok daha şık olurdu, güzel olurdu, doğru olurdu. Nitelikli çoğunlukla "adaya gidilsin, İmralı’ya gidilsin, Öcalan’la görüşülsün" diye bir karar çıktı. Yani Meclis iradesi orada çıktı ve temsilen kişi gidiyor. CHP gitseydi çok daha güzel olurdu. Olmadı. Kürt çevresinden gelen tepkiler doğru. Sitem etmeleri de anlaşılır bir şey. "Yanlış yaptınız," demeleri de anlaşılır bir şey. Ama onları bütünüyle uzaklaştıracak yanlış tespitler ve ezberler var. Elbette dil ve üsluba dikkat edilmesi gerekiyor. Biz çok çözüm süreci gördük. Bir tane yanlışla insanların üstü çizilmemelidir.    Son güne kadar da İmralı'ya gitmeye sıcak bakan Yeni Yol Grubu'nun karar değiştirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?   Yeni Yol Grubu’nun ve diğer partilerin de aynı psikolojiyle gitmediklerini düşünüyorum. Ben çok iyi biliyorum. Ben hepsiyle görüşüyorum. Yeni Yol Partisi'nin Grup Başkanı Bülent Kara ile diğer arkadaşlarla hepsiyle konuştum. Kırgınlardı. CHP'nin de son ana kadar temsilci göndereceğini düşünüyordum ama yapmadılar. Ne oldu da son anda etkilendiler? Sosyal medyada kampanya yapıldı, telefon tacizine boğuldu insanlar. Önemli değil bunlar. Bu olsaydı iyiydi ama olmaması bu süreci kesintiye uğratacak bir şey değil. O nedenle, kesintiye uğratmayacak şeyin üzerinde çok fazla durmamak lazım. Bundan sonra devam etmek lazım. Cumhuriyet Halk Partisi'nde öyle arkadaşlar var ki elinde öyle dosyalar var ki… Sezgin Bey'in, Oğuz Bey'in, diğer arkadaşların daha önce yapılmış çalışmaları var. Kanun maddelerine tek tek çalışılmıştır. Sürece çok büyük katkılar sağlayacaktır. DEM yöneticilerine, o zaman HDP yöneticilerine bunlar verilmişti. Bundan sonra çok güzel ve birlikte işler yapılacağını düşünüyorum.    Siz Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz; sorunun çözümünde Abdullah Öcalan'ın tutumlarını ve adımlarını nasıl görüyorsunuz?   Türkiye’de bir demokratikleşmenin olması şart. Demokratikleşmek için de konuşmamız lazım. Bunda dair daha önce de bazı adımlar atılmak istenmişti. Ama bu mesele konuşulduğunda bazı itiraz gelişiyordu. O zaman da benim gibi düşünen insanlara diyoruz ki: Haklısınız silah çok ciddi bir engel. Demokratikleşmenin önündeki en büyük engel, problem silahtır. Geçmişte demokratikleşme ile ilgili attığımız her adımda "olur mu, bu adım PKK’ya da yarayacak." Refah Partisi, Fazilet Partisi döneminde Meclis’te birçok kişiyle oturuyorduk. Siyasi partilerin kapatılması konusunda aynı tepkilerle karşılaşıyorduk. Dolayısıyla bir silahı kaldıralım. Ondan sonra demokratikleşme, bu konularla ilgili problemler daha kolay çözülür. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı bizim eskiden beri konuştuğumuz bir konudur. Bir takım maddeler kaldırılmalı ama "bölünürüz, örgüt var Silah var” diyor. Silah ortadan kalkınca bu işi çok rahat bir şekilde konuşacağız diyoruz. Bu sorunun bugüne kadar gelmesi de hukuk devletinin olmaması, yargıyla ilgili problemlerdir. Ya ne olursa olsun silah kalksın, memleket bölünsün; öyle bir şey söylemiyoruz. Zaten kimse öyle bir şey söylemiyor. Konuşmak önemli.    Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmenin tutanaklarının komisyona sunulacağı belirtiliyor. Tutanakların kamuoyuna da açıklanmalı mıdır?     Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerin halk ve toplumla paylaşılmalı. Özellikle barış ve çatışmayı bitiren süreçlerde, şeffaflık ilkesi önemldir.   Ben sürecinin şeffaf bir şekilde yürütülmesinden yanayım. Bu nedenle Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerin halkla, toplumla paylaşılmalı. Özellikle barış ve çatışmayı bitiren süreçlerde, şeffaflık ilkesi önemli. Genel hatlarıyla durum nedir, nasıl yürütülecek, bunların açık açık olması gerekir. Ama bazı şeyler var, açıklanmaz, o ayrı. Öcalan bugüne kadar söylediklerinin ötesinde her şeyi söyledi. Öcalan’ın da söylediği her şeyi de anladım. Devlet Bahçeli’nin ne söylediği de ortada. Dolayısıyla bu bir temastır. Psikolojik etkisi hepsinden daha fazladır. Bunun açıklanması doğrudur. Dolayısıyla bu tutanaklar da açıklanır. Zaten üyeler bilgi verir. Açıklanmasında bana göre fayda var. Zaten böyle bir şikâyet de var ya, o şikâyeti de ortadan kaldırır; "ben bunu anlamıyorum, ne yapılıyor bilmiyoruz falan" diyorlar. Ben her şeyi biliyorum, siz niye bilmiyorsunuz ya? Ne yapılıyor belli. Yapılacak şeyler de belli. Bunlar da oturmadan konuşmadan neler yapılacağını biliyordum. Bu işle ilgilenen herkes biliyor. Süreç artık Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin temsilcileri ile sorunun birinci dereceden muhatabıyla konuşulacak. Bazı şeylerin kırılmasında etkili olacak. Öcalan ile görüşmenin böyle bir faydası olacak. Çünkü Öcalan, ne istediğini ne istemediğini daha evvel yapmış olduğu açıklamalarla çok açık bir şekilde söyledi.    Bu görüşmeden sonra yaratacağı etki üzerinden Abdullah Öcalan ile yeni görüşmelerin yapılması, süreci daha da hızlandırmaz mı?   İmralı görüşmeleri sonrasında her şey çözüldü gözüyle bakmamak gerekiyor. Netice itibariyle bundan sonra tıkanıklıklar olabilir. Bu tip süreçlerde bunlar hep yaşanan şeylerdir. Bu tür zamanlarda tıkanıklıkları aşmak ve sorunların çözülmesi konusunda zaman zaman birinci derecede sorumlu insanların devreye girmesi söz konusu olabilir. Bu süreçte görevli olan arkadaşlar dünyada bu süreçlerin nasıl olduğunu en ince ayrıntılarıyla bilen arkadaşlardır. Dolayısıyla tıkanıklıklar olunca, krizler olunca nasıl aşılacak ve burada ne zaman bir numaralı insanlar devreye girecek? Bunlar hepsi bilinen şeyler. Gerektiği zaman devreye girerler ve işler.   Sorunun çözümü için sırada hukuki adımların atılmasından söz ediliyor. Kürt sorununun çözümü ve demokratikleşme için ne tür hukuksal düzenlemeler ve yasal değişiklikler yapılmalıdır? Yasal düzenlemeler açısından nereden başlanmalıdır?     Genel anlamda demokratikleşmeyle ilgili anayasanı değiştirilmesi gerekir. Anayasadaki önceliklilerin değişmesi gerekiyor. Öcalan bu konularla ilgili çok mantıklı şeyler söylüyor. Çok doğru ve çok makul önerileri var.     Kürt sorunun çözümü noktasından yapılacak yasal düzenlemeleri iki gruba ayırmak gerekiyor; Bir tanesi bu süreçle ilgili örgüt üyelerinin bundan sonra yaşantıları nasıl olacak?  Bu konularla ilgili bir takım düzenlemeler gerekiyor. İkincisi genel demokratikleşme konusudur. Zaten silah olmadığı yerde her şeyi konuşacağız. Yani siyasi partiler daha serbest siyaset ortamında her şeyi konuşmalı. Sonuçta dünyayı yeniden keşfetmeye çıkmıyoruz. Sorunlar konuşulacak, tartışılacak. Yasaklar nasıl kalkacak, ne olacak? Bunlarla ilgili değişik ülkelerde neler yapıldı? Bununla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi olarak geçmişte, çalışmalar yaptık ve Meclis’e 20'ye yakın kanun teklifi verdik. Bütün bunlar konuşulacak ve yeni süreçte neyle başlanacak. Af çıkarılması, kaydı olmayan insanlara dair düzenlemeler de daha kolay yapılır. Ama kamuoyunun tepkisini de dikkate almak gerekiyor. Barışın toplumsallaştırılması hep konuştuğumuz şeyler. Bunlar göz önünde bulundurulmadan yapılacak düzenlemeler eksik gelebilir ya da kimilerine fazla gelebilir. Burada iyi niyetler, samimiyetler son derece önemlidir.   Genel anlamda demokratikleşmeyle ilgili anayasanı değiştirilmesi gerekir. Anayasadaki önceliklilerin değişmesi gerekiyor. Öcalan bu konularla ilgili çok mantıklı şeyler söylüyor. Çok doğru ve çok makul önerileri var. Artık komisyon, gitti gitmedi, kaç kişi gitti filan tartışmalarına zaman kaybetmemeli. Bunlara yoğunlaşmalı. Bir demokratikleşmeyle ile ilgili yasalar, iki grup yasalarına yoğunlaşmalı. Bir silah bırakan örgüt üyelerine ne olacak?  Sürecin devam edebilmesi için ister istemez bu insanlarla ilgili bir düzenleme yapılacak. İkincisi ise demokratikleşme ile ilgili dil ne olacak? Bölgede yerel yönetimler nasıl olacak? Federasyon, özerklik; bunları 20. Yüzyılın, 19. yüzyılın şeyleri olarak görüyor ama bunun yerine demokratik cumhuriyet ve farklı şeyler getiriyorlar. Yani insanların bireysel olarak ve grup olarak kendilerini ifade edebilmelerini kolaylaştıracak, özgürleştirecek neler yapılabilir? İnsanların mutlu olması için can güvenliği gerekiyor. Güzel şeyler üretebilir. Şiir, sanat ve mimari yapar. Bu ortamı sadece bir bölgeye sadece sağlamak da olmaz. Yani bunu ülkenin bütününde sağlayacağız. Bu bir süreçtir, bu süreçte herkes rahatlayacak. Herkes rahatlamadan zaten toplumsal barış olmaz.    Silahlı mücadeleye son veren ve kendisini fesheden PKK'liler için, tarihten örnekler verilerek, "özel bir yasanın" çıkarılması gerektiğini dile getirenler çok. Böylesi bir yasa için ne düşünüyorsunuz?   Türkiye Cumhuriyeti anayasası gruba ve kişiye özel yasa çıkarmaya engeldir. PKK'lilere özel yasa nasıl olur doğrusu bilemiyorum. Çünkü bu anayasaya aykırı olur. Ben hukukçu değilim ama bu şöyle çıkabilir; Toplumdaki diğer insanların yaşadığı gibi onların da yaşayabileceği türden düzenlemeler yapılabilir. Bunlar belki herkes için bir anda olmaz. Yani bunlar teknik konular. Bunların hepsi halledilebilir ve bunları çözmeye, halletmeye yakınlar zaten. Hem Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Adalet Bakanı bunları komisyonda anlattı. Yani ben birebir komisyonda neler konuşuluyor, ne yapılıyor bunlar hepsini izliyorum ve takip ediyorum. Adalet Bakanlığı'nda oluşturulan bir komisyon çalışıyor. Çalışmalar Adalet komisyonu ve anayasa komisyonuna gidecek. Orada yeniden tartışılacak. Artık bir takım teknik şeylerin dışındakiler hakkında bilgi verilmeli. Bu insanları ve süreci de rahatlatır. Komisyon üzerindeki baskıları da kaldırır.   Kürt sorunu çözümü konusunda muhalefet başta olmak üzere kime ne gibi görevler düşüyor?    Bu sorunun çözümü sadece Türkler ve Kürtler için değil bütün coğrafya için de önemli. Geçtiğimiz günlerde Mazlum Ebdî, Duhok'taki toplantıda, “Bırakın bizimle uğraşmayın birlikte olalım bölgeye kardeşliği tesis edelim” dedi. Burada yapılacak bir barış bölgede barışın tesis edilmesine büyük katkı sağlayacak. Bugün bir tane emekli 15 bin maaş alıyorsa bunun önemli sebeplerinden bir tanesi de 50 seneden beri yaşanan bu silahlı çatışmadır. Dolayısıyla bu süreçte hepimizi değiştirecek önemli bir işler yapılıyor. “Yok ülkemiz bölünecek” deniliyor, böldürmeyin o zaman. Barışı, birlikte yaşamaktan yana olanların elleri armut mu toplayacak? Bizim argümanlarımız çok daha güçlü olmayacak mı? Türkiye'yi bölmek isteyenlerden çok daha güçlü olacak. Dolayısıyla niye kendimize güvenmiyoruz? arkadaşlar? Herkese söylüyorum; Herkes taşın altına elini koysun.”   MA / Esra Solin Dal